Şah & Sultan
İskender Pala
Kapı Yayınları
2010, İstanbul
ISBN: 978-605-4322-37-4
390 Sayfa
Tarihi roman nedir? Tarihi roman denilince ne anlaşılmalı? Maalesef günümüzde okuyucular tarihi romanları birebir tarih olarak algılıyorlar. Sadece okuyucular mı? Eleştirmenler ve tarihçiler de buradan yola çıkarak "Böyle yazılır mı?" "Tarihte böyle şey olmamıştır" diyerek eleştiri oklarını yönlendiriyorlar. Bu anlamda İskender Pala'nın bu kitabı çok tartışıldı. Gerçekten de tarihi roman sadece bu nedenle bile yazılması çok zor bir tür. Can Dündar'ın Mustafa'sını anımsayın.
Öyle eleştiriyoruz ki tarihimiz söz konusu olunca şaşmamak elde değil. Bazı eleştirmenler tarihi kurgu roman adı ile bu türün kullanılması gerektiğini savunmuşlar. Ama zaten tarihi roman kurgu değil mi? Yazar yazdığı herşeye atıfta bulunsa, kaynak gösterse tez olur, makale olur, biyografi olur neticede bilimsel bir yazın türü olur. Kaldı ki İskender Pala kitabın sonunda bir kaynakçaya da yer vermiş. Tarihi roman tarihte yaşanmış bir olay yada kişi üzerine kurgulanmış bir roman türü. Benim de çok sevdiğim bir tür. Naçizane bir ilkçağ tarihçisi olarak da hiç bir zaman "Tarihte böyle şey olmadı" diye de eleştirmedim. Tarihi romanların daha çok yazılmasını da ayrıca destekliyorum, zira benim için en büyük katkısı örneğin İskender Pala'nın bu kitabında olduğu gibi daha önce ilgimi çekmeyen Çaldıran Savaşı'na ilgimi çekmesi oldu. Tarihi roman okurken gerçek tarihi verileri, kaynakları okumaya teşvik etmesi bir tarihi romanın en büyük özelliğidir. Elbette bazı okuyucular tarihi kolay yoldan öğrenmek adına bilerek yada bilmeyerek tüm yazılanları olmuş gibi algılayabilir. Ancak okuyucunun da bu nokta bilinçli davranması ve gerçekten merak ediyorsa bir de bilimsel kaynaklara göz atması gerekir. Bu sebeble ben kitabı bir tarihi roman olarak sevdim. Dili büyülü ve ahenkli ki ilk okuduğum İskender Pala kitabıydı.
Diğer bir tartışma konusu ise sünnilik - alevilik. "Sünnileri iyi alevileri kötü olarak göstermiş" denilmekte. Ben alevilik konusunda malumat sahibi değilim bu sebeble ancak subjektif olarak, bana göre objektif olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ben sünniyim. Bu konu da dediğim gibi ne kadar objektif olmaya çalışsam da olamayabilirim. Bu konuyu alevilerin değerlendirmesi yerinde olur.
(Bu bölüm romanın içeriği ile ilgili detaylı bilgiler içermektedir)
Konuya gelirsek Yavuz Sultan Selim'in şehzadelik döneminden başlayarak Şah İsmail ile ilişkileri anlatılıyor. Bunu yaparken roman çok boyutlu olarak kurgulanmış. Bir boyut; İkiz kardeşler Hasan ve Hüseyin ekseninde gelişiyor. Yolları ayrılan ikizlerden biri Şehzade'nin diğeri Şah'ın yanında (Son dönemde tarihi romanlarda bu ikiz metaforu çok sık karşıma çıkmakta örneğin Devşirme).
Diğer bir boyut hadım Kamber ekseninde ilerliyor. Çocukluğuna şahit olduğumuz Kamber'in hadım edilmesi ve sevgiyi araması romanın en vicdan sızlatan bölümleri.
Bir diğer boyut ise Şehzade, Şah ve Taçlı Hatun. Yukarıda belirtiğim gibi tarihi romanlar ne kadar kurgu olursa olsun yine de tarihsel verileri sunuyor ve konuyu arşatırmama vesile oluyor. Bu konulardan biri de Taçlı Hatun oldu. Varlığını ve üzerinde yapılan tartışmaları öğrenmeme vesile oldu. Taçlı Hatun'un Çaldıran Savaşı'na katıldığı ve bir kaç gün ortadan kaybolduğu biliniyor. Ancak Osmanlı tarihçiler bunu Yavuz'un Taçlı Hatun'u esir aldı olarak aktarmış. Ancak Safevi tarihçileri ise bu durumun tersini söylemekteler. Roman da ise Yavuz'un Taçlı Begüm'ü esir aldığı, daha sonra da Yavuz Sultan Selim'e aşık olduğu anlatılmaktadır. Yukarıda belirttiğim gibi tarihsel gerçek böyle olmasa da netice de kurgudur merak eden benim yaptığım gibi araştırabilir. Taçlı Begüm ile ilgili yazılmış bir makaleyi okumak isterseniz burada.
(Uyarı Sonu)
Son bir not ise kapaktaki resim ile ilgili, çocukluğumuzdan beri bize Yavuz diye aktarılan resim aslında Şah İsmail'e ait.
Sonuç olarak keyifle okuduğum bir kitap oldu. Ve beni bilmediğim bir konuda araştırma yapmaya yönlendirdi ve yeni şeyler öğreneme vesile oldu. Bir kitaptan daha ne isterim?
Yavuz Sultan Selim'in Tuğrası