29 Haziran 2011 Çarşamba

Agatha Christie Haftası (1-10 Temmuz 2011)

Görsel: Biblio


Nisan ayında o kadar Agatha Christie okumama rağmen ne kadar özlemişim. Canım Biblio ile yine bir Agatha Christie Okuması yapıyoruz. Bu sefer aynı kitaplardan aynı keyfi alacağız. Okuyacaklarımız Sevgili Biblio'nun en sevdikleri:



*Yılan İçini Döktü (Firavun Ağacı)

 Briç Masasında Cinayeti okumadım ve çok merak ediyorum. Gece Gelen Ölüm'ü yıllar önce okudum arkeoloji ile içiçe olduğu için çok sevmiştim ancak katili neyse ki hatırlamıyorum. Yılan İçini Döktü ise Agatha Christie'nin en özgün eserlerinden. Antik Mısır'da geçen bir cinayet öyküsü. Keşke daha çok bu tarzda yazsaymış gerçekten çok güzeldir.
Katılmak isteyenlere kapımız açık. Her ne kadar Biblio bana Kronolojik sıralamamı bozduğum için teşekkür etse de asıl teşekkürü ben ona borçluyum benim ile birlikte okuduğu ve bu şahane görsel için.  Ellerine sağlık canım. Muhteşem olmuş, okuyacağımız kitapların bir özeti. 
İyi okumalar... 

28 Haziran 2011 Salı

Yaz Kitabı, Kış Kitabı


Ne zamandır Okuyan Kedi'nin şahane anketlerine özenip duruyordum. Onun "Sen de yap" desteği ile denemeye karar verdim. Anketime 17 kişi katıldı ve 9 "Hayır her kitap her mevsim okunur" dedi. 5 kişi "Olabilir" dedi. 4 Kişi ise "Evet mevsimine göre kitap var" dedi. Ben belkicilerdenim. Bazen hafif, çerez gibi kitapların yazın okunması gerektiğini düşünüyorum. Ancak yine de Kafka'yı, Büyülü Dağ'ı, Seksek'i yazın okuduğumu da eklemeliyim.

Bir de benim ilgimi çeken şey kitabın geçtiği mevsim. Bazı kitaplarda mevsim o kadar önde ki, o mevsim de okumak faydalı olabilir. Örneğin Huzur'u ve Masumiyet Müzesi'ni yazın okumak etkiyi güçlendirebilir. Sarmaşık ve Sittaford Malikanesi'nin Gizemi'ni kışın okumak daha hoş olabilir. Ama asıl önemli olan yaz, kış okumak :)

Anketime katılanlara çok teşekkür ederim ;)

20 Haziran 2011 Pazartesi

İlber Ortaylı - Türkiye'nin Yakın Tarihi



Türkiye'nin Yakın Tarihi

İlber Ortaylı

Timaş Yayınları

2010, İstanbul

ISBN: 978-605-114-316-3

240 Sayfa






İlber Ortaylı olmasaydı son yıllarda Tarih özellikle Osmanlı Tarihi ilgi görür, sevilir miydi? Ben pek sanmıyorum. Büyük bir tarihçi ve bilim adamı olmasının yanında akedemisyen olmayanların da ilgisini çekmeyi başarmıştır. Yaptığı programlar, yazılarıyla tarihi sevdirmiştir. Bu büyük bir misyondur. Eskiçağ tarihçisi olarak her zaman tarihin önemini vurgularım. Her çağın tarihini hele hele yaşadığımız toprakların üzerinde gelmiş geçmiş medeniyetlerin tarihini okumak bilincinde olmalıyız.

Eski dönemleri okumak gerekli pek ya  yakın tarih? Yakın Tarihi ben 20'li yaşlarıma kadar bilmezdim. Çünkü nedense okulda tarih Lozan Barış anlaşması ile bitiverirdi. Başbakan astığımızı, Demokrasi adına demokrasiyi katlettiğimizi, gayri müslimlerin mallarını yağmaladığımızı bilmezdim. Bize anlatmamışlardı. 12 Eylül benim için çocukken hayal meyal hatırladığım, babamın işe gitmediği bir gündü. Neden gitmediğini bilmezdim. Anlatılmazdı, konuşulmazdı. Yavaş yavaş öğrendim bunları ama pek de sindiremedim. Sindirilecek gibi de değildi yaşananlar. 

İlber Hoca yine o kadar güzel yazmış ki, karşınızda konuşuyor sanki. Akıcı, doyurucu. En sert virajları bile sarsılmadan alıyorsunuz tabiri caiz ise. Sadece yakın tarih yok, Türkiye'nin dış politikası, tarihten miraslar ve eğitim bölümleriyle çok daha geniş bir perspektif sunuyor hoca bize.

İlber Hoca'nın kitabını herkes ama özellikle gençler okumalı. Yakın tarihi öğenmek çok daha önemli adı üstünde bize yakın.

Bu kitabı bana hediye eden birtanecik yeğenim ilk göz ağrım Ecenur'a teşekkür ediyorum. O da İlber Hoca'yı çok sever. Şimdi ona okuması için vereceğim. İyi okumalar...

16 Haziran 2011 Perşembe

Mayıs Ayı Kitap Ayracı


Biliyorum çok geç kaldı bu post ama tatil falan derken fırsat bulamadım. Şu kedinin tatlılığına bakar mısınız? Okuduğu kitap ise hayli dikkat çekici. Sanırım onun için yemek kitapları kategorisinde :))

3 Haziran 2011 Cuma

Tatil Vakti...


Bir hafta tatildeyiz, İlber Hoca'nın kitabını dönünce yazarım. Kendinize iyi bakın... İyi okumalar :)

2 Haziran 2011 Perşembe

Diane O'Connell - İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken


İki Yaşındaki Çocuğunuz Büyürken

Diane O'Connell

Beyaz Balina Yayınları

2000 İstanbul

ISBN: 975-8756-17-6

237 Sayfa

Çeviri: Özge Aydın


 

Bütün çocuklar kendi özel adımlarıyla gelişirler.
Çocuğunuzun kendi doğal programını desteklemek,
onu cesaretlendirmek ve sürecin tadını çıkarmak,
sizin görevinizdir!


Bu serinin 1 yaş olanı hariç hepsini edinmiştim. Kızım iki yaşına hızla yaklaşırken okumanın tam zamanı olduğunu düşündüm.

Kitap rahat okunan bir formatta hazırlanmış. Sıkmıyor ve öneriler ayrı bir kutucuk içinde verilmiş. Bu da pratik olarak net bilgiye ulaşmanızı sağlıyor. Benim en sevdiğim bölüm "Ben olmak Nasıl Bir Şey" bölümü. Bu bölümlerde iki yaşındaki çocuğunuzun neler hissettiğini, dünyayı nasıl algıladığını görebiliyorsunuz. Bu satırları okurken fark ettim gerçekten de aslında çocuk olmak çok zor. Her gün yeni şeylerle karşılaşıyorlar, her şey büyük, karışık. Aslında tam da burada düzen konusu gündeme geliyor. Özellikle 2 yaş çocukları için düzen çok önemli. Montessori Felsefesi de bunu savunmakta. Aslında kızımı gözlemlerken onun benden daha düzenli olduğunu fark ediyorum. Puzzle ile oynaması bitince parçaları kutusuna koyuyor, çantasındaki eşyalarını çıkarıp oynadıktan sonra tekrar geri koyuyor. Son günlerde bunlarla beni şok ediyor. Düzen ve anlayış ile şu meşhur korkunç iki yaş sendromu kolay bir şekilde aşılabilir. Kitap da sürekli olarak empati kurmamız gerektiğini söylüyor. Tekrar aynı konuya dönersem büyüdükçe özgürleşen çocuğunuz her gün yeni bir takım deneyimler kazanıyor ve böylece kimi zaman kafası karışabiliyor. Kendi çocukluğumumuz hatırlayalım, büyümek zor bir süreç.

Bağırma, ağlama krizlerinin altına bazen çok basit bir şey yatabileceğini vurguluyor kitap: yorgunluk. Evet onlar çocuk müthiş bir enerjileri var ama yorulmuş olabilirler ve bu büyük bir krize neden olabilir. Bunun yanında acıkmak, susamak gibi nedenler de ağlama krizlerinin nedeni olabilir.

Kitapta ayrıca "Söyleyin/Söylemeyin", Olası gelişim aksaklıklarının işaretlerinin değerlendirildiği "Bir Sorun mu Var?" köşeleri de yer alıyor

Örneğin çocuğunuzun sizin yanınızda yatmak istediği için kabus gördüğünü söylediğini düşünürsünüz. Ancak küçük çocuklar uykularının %80'ini "rüya" aşamasında geçirdiklerinden yetişkinlerden on kat daha fazla kabus görürler.

Yine her çocukta rastladığımız paylaşmama duygusu. Paylaşma duygusu için bu yaşın gerçekten küçük olduğu belirtiliyor ve bazı öneriler sunuluyor. Bizim de fark etmeden yeğenim için yaptığımız bir yol doğruymuş. Yaşıt çocuklar geldiğinde değer verdiği ve sevdiği oyuncakları kaldırırdık. Böylece kriz yaratacak nesne olmayınca kriz de çıkmazdı. Nasıl olsa okula başladığında paylaşmayı öğrenecek.

Kitap üzerine yazılacak ve kitaptan aktarılacak o kadar çok şey var ki. Sanırım burada kesmek gerek.

Bu kitabı okumadan önce de çocukların büyümelerini izlenemenin muhteşem olduğuna inanıyordum. Bu fikrimi desteklemesi gerçekten çok hoşuma gitti. Şu meşhur 2 yaş sendromu tüm annelerin gözünü korkutsa da aslında onun kendisinin birey olarak fark etmeye başladığı için hiç de korkutucu gelmemeli. Bilakis mutlu olmalıyız.

Kitabı tüm 2 yaşında çocuğu olan annelere öneririm. Onların dünyasını keşfeder ve ne hissediklerini bilirsek anlamamız ve yardımcı olmamız çok daha kolay olur.

"Ben Olmak Nasıl Bir Şey

... Eğer kendi kararlarımı verebiliyorsam ve kalabalık bir yerde senden kaçabiliyorsam bu senin de yapabileceğin anlamına gelir. Peki ya eve gelmemeye karar verirsen? Hala benden sorumlu olduğunu ve benimle ilgilendiğini bilmeye ihtiyacım var. Bu yüzden bazen devam edip, kendi kararlarımı vermek, diğer zamanlarda da kendimi beslemek gibi kendim yapabileceğim işleri benim için senin yapmanı istiyorum. Ve bazen de sadece kucağına oturarak sana sarılmak istiyorum..." (s. 21)

Kitabın Bölümleri
1. Bölüm: Gitmeme İzin Ver
2. Bölüm: Beni Dinle
3. Bölüm: Öğrenmemi İzle
4. Bölüm: Pek Çok Ruh Halim
5. Bölüm: Dünyayı Nasıl Görüyorum
6. Bölüm: Neden Bu şekilde Davranıyorum
7. Bölüm: Korkularım ve Kabuslarım
8. Bölüm: İnsanlarla Nasıl İlişki Kuruyorum
9. Bölüm: Bedenim, Kendim
10. Bölüm: Lazımlık Zamanı




1 Haziran 2011 Çarşamba

Haziran Ayı Kitapları: Şolohov


Sevgili Özgür ile geçen sene Kasım ayında 2010 yılı Nobel Edebiyat Ödülünü alan Llosa'yı okuduğumuz sırada bir proje geliştirdik. Her sene Haziran ayında geçmiş yılların bir Nobelli yazarını, Kasım ayında ise o senenin Nobel Ödüllü yazarını okumak. 2011 Haziran ayı için ilk kurayı ben çekmiştim ve Şolohov çıkmıştı. 2012 Haziran için Sevgili Özgür kura çekecek şimdiden heyecanlıyım kim çıkacak acaba? Neyse şimdi biz bu aya dönelim. Şolohov'un muhteşem eseri Ve Durgun Akardı Don'u okuyacağız. Toplam 4 cilt olan esere başlamak için sabırsızlanıyorum. Katılmak isteyenlere kapımız her zaman ki gibi açık. Herkese iyi okumalar. (Not: İlber Ortaylı'nın kitabını yetiştiremedim onu bitirir bitirmez başlayacağım)

Mihail Aleksandroviç Şolohov (Михаи́л Алекса́ндрович Шолохов) (24 Mayıs 1905 – 21 Şubat 1984) Don Bölgesi'nde, Viyesenskaya'nın Krujilino köyünde Rusya’da doğar. Annesi bu köyden bir Kazaktır. Babası Orta Rusya'nın Riyazan Bölgesi'nden Don kıyılarına yerleşmiş biridir. Sholohov lisedeyken; I. Dünya Savaşı başlar, bunu 1917 Ekim Devrimi ve iç savaş takip eder. 16 yaşındayken, devrimcilerin yanında savaşa katılır. İç savaş sona erdiğinde, bir süre; hamallık, taşçılık, ilkokul öğretmenliği ve gazetecilik yapar. Yazmaya 17 yaşında başlar. İlk hikâyesi Doğum Lekesi’ni 19 yaşında yazar. 1922 yılında Moskova’ya gider ve gazetecilik yapar. Test adlı makalesi yayımlanır. Fakat geçimi için gazetecilik yeterli değildir. Bu dönemde taş işçisi, rıhtım işçisi ve muhasebeci olarak da çalışır. 1924’de Veşenskaya’ya geri döner ve kendini tamamen yazmaya verir. Aynı yıl Mariya Petrovna Gromoslavskaya ile evlenir. Bu evlilikten iki kız, iki de erkek çocukları olur.

İlk kitabı, 1. Dünya Savaşı ve İç Savaş yıllarındaki Kazakları anlatan Don Hikayeleri, 1926 yılında basılır. Aynı yıl Ve Durgun Akardı Don -Durgun Don diye de bilinir.- adlı romanını yazmaya başlar. Bu romanı yazması 14 yılını alır ve Stalin nişanı ile ödüllendirilir. Bu roman Sovyetler’de zamanın en çok okunan yapıtlarindan biri olur ve 1965’de Nobel Edebiyat Ödülü alır. Bitirmesi 28 yılını aldığı Uyandırılmış Toprak adlı romanı ile de 1954 yılında Lenin Nişanı’na layık görülür. Bu roman Yarınların Tohumu (1932) ve Don’da Hasat (1960) olmak üzere 2 kısımdan oluşmaktadır. Bu romanda da kollektivizmin uygulandığı yıllardaki günlük hayatı yansıtır. 1957’de yazdığı kısa hikâyesi İnsanın Kaderi (Sudba çeloveka) film olarak da çekilir. Vatan için dövüştüler‎ isimli eseri bitirilememiştir.

II. Dünya Savaşı boyunca Gerçekler (Pravda) Gazetesinde savaş hakkında yazılar yazmıştır. 1956-1960 yılları arasında toplu eserleri sekiz kitap olarak yayımlanır. Şolokhov, Aleksandr Solzhenitsin tarafından Ve Durgun Akardı Don adlı romanında çalıntı yapmakla suçlanmıştır. Delil olarak da eserle yazarın diğer yapıtları arasındaki kalite farkını göstermiştir. Şolokhov kendini romanın taslaklarını göstererek ispatlayabilirdi. Ancak tüm taslakların II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından yok edildiğini belirtti.

1984 yilinda monograf Geir Kjetsa bilgisayar yardımı romanda yaptığı incelemelerin sonucu Don’un Şolokhov’un eseri gibi göründüğü idi. Daha sonra da 1987’de de romanla ilgili yazara ait binlerce not, taslak bulundu.

Şolohov 20 Şubat 1984’de, Rostov ilinde hayata gözlerini yumar. Mezarı Don nehri kıyısındaki Veşki köyündedir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Mihail_%C5%9Eolohov adresinden alınmıştır)



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...